Sayfalar

KOMÜNİZM'E YEGANE ÇÖZÜM: ANTİ-DARWINİST, ANTİ-MATERYALİST PROPAGANDA

Komünizmi Besleyen Darwınizm'dir, Önce Bu İdeoloji Bilimsel Olarak Ortadan Kaldırılmalıdır
Türkiye'de bölücü terör örgütü PKK vebasından kurtulabilmek için çok çaba sarf edildi:
Ülkemizin güneydoğusuna sayısız asker gönderildi ve o bölgede sayısız çatışma gerçekleşti.
Milyarlarca dolar harcandı, füzeler, bombalar, silahlar, tanklar alındı.
Keşif uçakları, heronlar devreye sokuldu.
Arazi araştırmaları yapıldı.
Özel eğitimli askeri birimler oluşturuldu. Yeni taktikler denendi.
Savunma yöntemleri geliştirildi.
Bölücü terör örgütünün lideri Öcalan ile anlaşma senaryoları ortaya atıldı, arabulucular devreye sokulmak istendi.
komünizm ve katliamlarPolitik manevralar denendi, demagojik yöntemlerle çözüm alınacağı, terör örgütünün liderlerinin ya da terörist militanların ikna edilebileceği düşünüldü.
Ateşkes anlaşmaları yapıldı.

Sapkın Bir Fikir Sistemi Yalnızca Fikir ve İlimle Öldürülür


PKK'lı bir terörist silah eğitiminden çok önce Darwinist ve materyalist bir eğitim alır. Küçük yaştan itibaren bölücü terör örgütünün oluşturduğu okullarda, toplantı yerlerinde Darwinist ve materyalist düşüncenin temellerini öğrenir, Stalinist, Marksist, Leninist ideolojinin gereklerini uygulamak üzere eğitilir. Bunun için yoğun olarak kitaplar, dergiler, radyo ve televizyon programları kullanılır. Fiziki talimler çok sonradır, önce zihinsel ve fikri eğitimin tamamlanması şart koşulur. Beyinlerde sapkın bir inanç sistemi oluşturulur. Tek yanlı eğitim, kısa sürede hipnoz etkisi yapar. Söz konusu genç, sadece Darwinist ve materyalist eğitimle muhatap olduğu ve demagojilere son derece açık olduğu için zihninde Darwinist bakış açısı hızla yerleşir. Hayatı bir mücadele alanı, insanı ise bir hayvan olarak görmeye başlar. Ahlaki değerleri, dini inançları, şefkat, merhamet, sevgi, fedakarlık gibi yüce değerleri haşa birer zaaf ve hastalık olarak kabul eder. Bu sapkın inanışa göre bir insanı öldürmek, doğal seçilimin -yani güçlü olanın ayakta kalmak için zayıf olanı ortadan kaldırması fikrinin- sıradan bir uygulamasıdır. Darwinizm'in sahte ideolojik kurallarına bir inanç sistemi olarak bağlanmaya başlar. Bu altyapı sağlandıktan sonra, artık o kişiyi, eline silah verip çatışmaya göndermek kolaydır. Zihnine yerleşmiş bu sapkın inançla, Marksizm'in gereğini yapacaktır. Ya öldürecek ya da ölecektir. Bu fikri zaten ideolojik olarak kabul etmiştir, son derece de kolay görür ve son derece kolay uygular.
yaratılış gerçeği, eğitim
YARATILIŞ GERÇEĞİNİ ÖĞRENMEK İSTİYORUZ

Dünya, Teröre Altyapı Hazırlayan Darwınist Diktatörlüğe Teslim Olmuştur


Dünya, Darwinist diktatörlüğe teslim olduğu için, şu an dünyanın neredeyse her ülkesindeki üniversitelerde, liselerde, ilkokullarda, kısaca tüm eğitim kurumlarında Darwinist eğitim verilmektedir. Okullarda resmi olarak Yaratılış gerçeğinin okutulması ve "Allah var" denmesi yasaktır. Bütün eğitim kurumları, tesadüfleri sahte ilah edinmiş olan sapkın bir dini okutmak mecburiyetindedir. Devlet kurumlarında çalışanlar, mutlaka "evrim var" demek zorundadırlar. Bütün üniversite profesörlerinin Darwinizm'i savunması ve öğretmesi şarttır. Bütün büyük basın yayın organları Darwinistlere aittir ve Darwinist propagandanın önemli bir parçasıdırlar. Okullarda öğrenciler Darwinizm'i sorgulayamazlar, sorgulayanların sınıflarını geçmeleri mümkün değildir. Evrim teorisinin gerçekliğini sorgulayan bir üniversite profesörü mutlaka işinden atılır, akademik kariyer yapmasına geçit verilmez. Bu öyle bir güçlü bir diktatörlüktür ki, Avrupa'da kiliseler Darwin'den özür dilemek zorunda bırakılmış, Hıristiyanlık dininin temsilcisi Papa kendi evinde evrim teorisini savunan konferans düzenlemek zorunda kalmıştır.
Durum böyleyken dünyada komünizmin bir tehdit olarak varlığını sürdürüyor olması şaşırtıcı değildir. Komünizm, Darwinizm ile sürekli olarak beslenmektedir. Bu şartlar altında dünyada terörün varlığına şaşıranların olması daha da şaşırtıcıdır. Terörün altyapısı olan Darwinist ideoloji dünya üzerinde tam anlamıyla hakimdir. Sürekli öğretilmektedir. Küçük yaşlardan itibaren hemen herkes bu bilgiyle hayata başlamaktadır. Dolayısıyla insanlar, Darwinizm'i savunarak, bilerek veya bilmeyerek terörün ve komünizmin destekçiliğini yapmaktadırlar. "Teröre karşıyım", "dünyada refah ve barış istiyorum" diyenler eğer Darwinizm'i savunuyorlarsa, dünya üzerindeki katliamlara, ölümlere, çatışmalara dolaylı olarak da olsa yol açmış, fikri zeminine destek olmuş olmaktadırlar. Komünist terör, işte bu sinsi oyunla sürekli olarak beslenmekte, fikri altyapısını güçlü tutmaktadır.
Komünizme destek veren ideolojik temel, yani Darwinizm, doğrudan hükümetler ve devlet kurumları tarafından savunulur konumdayken, teröriste "silah bırak" demek çok zordur. Dolayısıyla komünizme karşı çok kapsamlı bir ilmi çalışma, dünyada bütün devletleri içine alan fikri bir mücadele aciliyetlidir, elzemdir.
darwinist diktatörlük
Dünya, Darwinist diktatörlüğe teslim olmuş durumdadır. Durum böyleyken dünyada komünizmin bir tehdit olarak varlığını sürdürüyor olması şaşırtıcı değildir. İnsanların bir kısmı farkında olmasa da, komünist ideoloji ve Darwinizm ile sürekli beslenmektedir.

Nasıl Bir İlmi Çalışma?


darwinizmle ilmi mücadele
DNA
Evrim teorisi, tesadüfleri sahte ilah olarak görür. Ancak yeryüzündeki düzen, uyum ve estetik, Darwinistlerin tesadüf iddiasını tümüyle yerle bir etmektedir. Dolayısıyla Darwinizm yalanını ortadan kaldırmak için canlılardaki kompleks özelliklerin anlatılması, bunların tesadüfen olamayacağının bilimsel delillerle ortaya konulması son derece önemlidir. Bu ilmi çalışma yapıldığında komünist ideolojinin fikri temeli ortadan kalkacak ve katiller yetiştiren kanlı ideolojiler tarihe karışacaktır.

Darwinizm'in bir safsata olduğunun bilimsel delillerini herkes öğrenmelidir:

Öncelikle tekrar hatırlatalım: Komünistlerin fikri temel aldıkları Darwinizm, yani evrim teorisi bir SAHTEKARLIKTIR. Komünizme karşı fikri mücadele, önce Darwinizm'in bir safsata olduğunun anlatılması ile başlamalı, bunun için bilimsel deliller ortaya konmalıdır. Temelde bu çürük teorinin geçersizliğini göstermek için bilinmesi ve anlatılması gerekenler şunlardır:

Anti-Darwinist ve Anti-Materyalist İlmi Çalışmanın Sonucunda Ne Olur?


Şu anda komünist fikir sisteminin karşısında hiçbir karşıt fikir sistemi yoktur. Komünizmin ideolojik altyapısı yoğun eğitimlerle yaygınlaştırılmakta, bunun karşıt fikrini ise bir boşluk oluşturmaktadır. İşte şu anki belalar bu boşluktan kaynaklanmaktadır.
Anti-Darwinist ve anti-materyalist faaliyet bu boşluğu ortadan kaldıracaktır, çünkü bu yönde bir çalışma komünistlerin en beklemediği ve en istemediği şeydir. Bu, aynı zamanda Lenin döneminden beri komünistlerin ve tüm teröristlerin en çekindikleri, onların adeta kabusu olan konudur. Bir komünist, silahlı çatışmaya girmekten, dağlarda yaşamaktan, aç kalmaktan, öldürülmekten korkmaz. Ama Darwinist ve materyalist ideolojinin yıkılması fikrinden dehşete kapılır. Çünkü Darwinist ve materyalist ideolojinin yıkımı, inandığı ve güvendiği her şeyi ortadan kaldıracaktır. Böylece beynindeki batıl inanç yok olur gider. Ne dağlarda eğitim yapmaya, ne silah taşımaya, ne ölmeye, ne de öldürmeye güç bulamaz.
ÖZELLİKLE GÜNEYDOĞU BÖLGEMİZİN HER YERİNDE ANTİ-DARWINİST EĞİTİM ÖNEMLİDİR
İNSANLARI VE TÜM EVRENİ ALLAH YARATMIŞTIR

Anti-Darwinist İlmi Faaliyet Sadece Türkiye'deki Değil, Dünyadaki Komünist Tehlikeyi de Ortadan Kaldıracaktır


Anti-Darwinist ve anti-materyalist faaliyet dünya çapında olmalıdır. Burada amaç sadece Türkiye'nin terörizm ve komünizm belasından kurtulması değil, bu beladan tüm dünyanın kurtulabilmesidir. İşte bu sebeple anti-Darwinist ve anti-materyalist faaliyetin tüm dünyaya yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bu olduğunda, terör tehlikesi altında yaşayan tüm ülkeler rahatlar, birbirine savaş tehditleri gönderen ülkeler yatışır, ırkçılık belasına sürüklenmekte olan Batılı ülkeler gerçekleri görür, Arap ülkeleri tüm diğer ülkeler gibi Darwinist fitneden kurtulur, kısaca dünya üzerinde devam etmekte olan karışıklıklar tamamen ortadan kalkar, dünya barış ve huzur içinde yaşanılabilir, güvenilir bir yer haline gelir.
Şu anda Kuzey Kore, Darwinist olduğu için tüm dünyanın gözü önünde nükleer denemeler yapmaktadır. Çin, Darwinist olduğu için vatandaşlarını sürekli olarak infaz etmektedir. Mısır, Libya, Suriye'de kardeşin kardeşi kırması o bölgelerde Darwinizm'in hakimiyeti sebebiyledir. Afrika ülkelerinde vahşi kabile savaşları, Darwinizm'in sahte üstün ırk mantığının özel olarak o bölgelerde yaygınlaştırılması nedeniyle ortaya çıkmıştır. Ruanda'da öldürdükleri insanların kafalarını futbol topu olarak kullanan zihniyet Darwinist zihniyettir. Afganistan'da, şehit ettiği insanların parmaklarını kesip hatıra olarak saklayan zihniyet Darwinist zihniyettir. Avrupa ülkelerinde sadece farklı bir ülkeden geldikleri, farklı bir cilt rengine sahip oldukları için ırkçı vahşeti sergileyen faşist terörün kökeninde Darwinizm yatmaktadır. İnsanları sevgi, şefkat, merhamet, fedakarlık gibi üstün hasletlerden uzaklaştıran, ruhsuzlaştıran, tahammülsüzleştiren, belalara, öfkeye, nefrete açık hale getiren Darwinizm'dir. Dolayısıyla Darwinizm yalnızca Türkiye için değil, bütün dünya için çok büyük bir beladır. Mutlaka, ama mutlaka ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bunun için de tek yol, daha önce detaylarını verdiğimiz anti-Darwinist, anti-materyalist ilmi çalışmadır.
İnsanları sevgisizleştiren ve dünyayı kapkara bir mekana çeviren Darwinist komünist zihniyet, anti-Darwinist faaliyet sonucunda, yerini bütün yüzlerin güldüğü, apaydınlık, sevgi, neşe ve huzur dolu bir dünyaya bırakacaktır. İnsanlar artık aldatılmayacak, barışın ve güvenliğin asıl yaşanması gereken hayat şekli olduğunu anlayacaklardır.
sevgi ve sevgisizlik

Anti-Darwinist Faaliyetin Ardından "Türk İslam Birliği"


Ülkemizin güneydoğusunda yaşayan Kürt kardeşlerimiz çok dindar, çok dürüst, çok üstün ahlaklı, diğergam insanlardır. Komünist teröristlerin oradaki nur gibi insanlarımızı korkutup tehdit etmelerinin önüne bir an önce geçmek gerekmektedir. Onların o güzel ve temiz ahlaklarının muhafazası, huzur, güvenlik ve rahatlık içinde yaşamalarının sağlanması için mutlaka Darwinist, materyalist, komünist zihniyetin o bölgeden temizlenmesi ve acilen Türk İslam Birliği'nin kurulması gerekmektedir.
Türk-İslam Birliği, bir sevgi birliğidir, muhabbet birliğidir, gönül birliğidir. Türkiye bu birlikte bir ağabey, bir öncü, bir hadim rolü üstlenecektir. O yüzden bu birlik Türk İslam Birliği adını alacaktır. İslam'a göre hiçbir ırk bir diğerinden üstün olamayacağından, bu birlikte "ırk üstünlüğü" diye bir kavram olmayacaktır. Türkiye'de yaşayan ve "Türk" olan her vatandaşımız –Kürt, Çerkez, Zaza, Laz, Boşnak, Gürcü, Arap vs.– bu birliğin içinde olacağı gibi, dünyadaki tüm Müslüman ülke ve topluluklar da bu birliğin içinde olacaktır.
Birlik olmak Türk-İslam dünyasına müthiş güç kazandıracaktır. Temeli dünya üzerindeki en sağlam kaynağa, Allah sevgisine ve Allah korkusuna dayalı olan bu birliğin bozulması, dağılıp yıkılması Allah'ın dilemesi dışında hiçbir şekilde mümkün olmayacaktır.
dinlerin birliği

Türk İslam Birliği, din, dil, ırk, inanç, kültür, millet ayırımı olmaksızın her bir insanı bağrına basacaktır. Kimse ezilmeyecek, kimseye zulmedilmeyecek, kimse fakir olmayacak, kimse aşağılanmayacaktır. Kardeşlik, barış ve güvenlik Türk İslam Birliği ile dünyaya yerleşik kılınacaktır.

Türk İslam Birliği Kürt Kardeşlerimize Neler Getirecektir?


Türk İslam Birliği'nden bahsedildiğinde bir kısım kişiler, "Peki ya Kürtler bu birlikte yer almayacak mı?" gibi cahilce bir soruyla ortaya çıkarlar. Bu soru, birliğin amacını ve hedeflerini tam olarak anlamamalarından kaynaklanmaktadır.
Türk İslam Birliği kurulduğunda içinde ilk yer alacak topluluklardan biri Kürt kardeşlerimiz olacaktır.
kürt halkı
Türk İslam Birliği'nin içinde ilk yer alacaklar Kürt kardeşlerimiz olacaktır. PKK'nın onlara yıllardır empoze etmeye çalıştığı ikinci sınıf vatandaş yakıştırmasından ve PKK baskısından kurtulacak ve kardeşçe, huzur, bolluk ve refah içinde yaşamanın güvenliğini tadacaklardır.
Kürt kardeşlerimiz, hem Türk hem de Müslüman kimlikleriyle zaten doğal olarak bu topluluğun içindedirler. Söz konusu söylemler her zaman olduğu gibi Kürt kardeşlerimizi bizden ayrı göstermeye çalışan hastalıklı zihniyetin ürünüdür. Bu tarz yaklaşımlara asla izin vermemeli, Kürtlerle Türkler arasına nifak sokmaya çalışan art niyetli kimselerin çabaları boşa çıkarılmalıdır.

Sonuç



Dünya tarihinde komünist ideoloji kadar dünyayı sarmış ve geniş toplulukları etkisi altına almış bir başka deccali felsefe olmamıştır. Bu öyle bir felsefedir ki, İslam alemini de, Hıristiyan ve Musevi alemini, putperestleri, ateistleri, Budistleri, kısacası her dinden, her kültürden ve her inançtan insanı da esareti altına almıştır ve kimse komünist ideolojinin karşısına çıkıp da dur diyememiştir.
Komünist ideoloji ilk ortaya çıktığı günden bu yana kesintisiz bir şekilde varlığını sürdürmüştür. Kimi zaman ön planda olmuş iktidarı ele geçirmiş, kimi zaman geri adım atmış gizliden gizliye faaliyetlerini devam ettirmiş, ama hiçbir zaman yok edilememiştir. Gerek 20. yüzyıl gerekse içinde bulunduğumuz ve deccalin etkisinin bütün dünya tarafından görüldüğü ahir zaman, bu kanlı ve tehlikeli ideolojinin en vahşice, en acımasızca yaşandığı dönem olmuştur. Dünyanın pek çok ülkesi açık veya gizli bir şekilde komünist ideolojiye teslim olmuş durumdadır. Komünizmin altyapısını oluşturan Darwinizm ise bütün ülkelerin resmi ideolojisi haline gelmiştir. Ülkeler, komünist diktatörleri eleştirirken, onları besleyen fikir sistemini, yani Darwinizm'i ve materyalizmi kendi okullarında kendi çocuklarına bilimsel bir gerçekmiş gibi öğretmektedirler. Darwinist bir temel eğitim alarak yetişen çocuklar, materyalist komünist zihniyete çok kolay geçiş yapmakta, ülke idareleri, kendi elleriyle sürekli yeni komünist militanlar yetiştirmektedir.
İşte bu nedenle de içinde bulunduğumuz yüzyılda, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in bildirdiği ahir zamanın en büyük alametlerinden biri gerçekleşmekte, dünya herc-ü merc içinde felaketlere sürüklenmektedir. Ülke yöneticileri kendi halklarını katletme emirleri vermekte, devletler her gün nükleer füze tehditleriyle uyanmakta, terörist eylemler birbirini ardına gerçekleşmekte, nereden ne zaman geleceği belli olmayan hain saldırılar insanları dehşete sürüklemektedir. Müslüman ülkelerin cadde ve sokaklarında genç askerlerin, annelerin, bebeklerin cesetleri yatmakta, tüm dünya olan biteni bir kenardan izlemekle yetinmektedir. Dünyayı bu vahşete sürükleyen vebanın adı komünizmdir ve komünizm gitgide güçlenerek, adım adım dünya hakimiyetine doğru yol almaktadır.
pembe çiçek
Olan bitene seyirci kalanlar, "dünyada hala komünizm mi var?", "Darwinizm'e inanan kaldı mı?" diyenler, kendilerini küçücük dünyalarına hapsedip insanların ne kadar büyük bir felakete sürüklendiğini göremeyenler, bu vahşet ve korku ortamından sorumludurlar. Dehşet ve vahşetin temel sebebi bu kadar açıkken ve bu büyük tehlikenin tam anlamıyla ortadan kalkması için neler yapılması gerektiği tüm detaylarıyla ortaya konmuşken harekete geçmeyen, pasif davranan veya bile bile Darwinist-komünist sistemin destekçiliğini yapanlar, şehitlerimizin de, diğer İslam ülkelerinde şehit olan kardeşlerimizin de vebalini üzerlerine almış olurlar. Dünyayı etkisi altına almış olan ateist-komünist sisteme acizce teslim olmak, zavallıca olan biteni seyretmek ve bu kanlı sistemin hükümranlığı altına girmeye razı olmak gerçek Müslümanın yapacağı bir şey değildir. Bu ancak, bir inancı, ideolojisi ve davası olmayan, ümitsiz, amaçsız, sadece yaşamak ve yemek yemek azminde olan zavallıların ve acizlerin işidir.
Komünist sistem dünya çapında güçlü bir ideoloji olabilir. Ancak bu sahte ve batıl ideolojiyi, Hakka olan kuvvetli inanç ile fikren yerle bir etmek çok kolaydır. Çünkü her düşünce sistemi, her felsefe ve her inanç mutlaka Yüce Rabbimiz'in kontrolündedir ve Allah'ın "Ol" emri ile yıkılır gider. Ancak Yüce Allah, tüm dünyayı bir kan gölüne çevirmek isteyen bu komünist ideolojinin yıkılışına Müslümanları vesile kılmak istemektedir. Bunun için Müslümanlar:
  • Allah'a derin imanla bağlanmalı,
  • İslam Birliğini sağlamalı, İslam dünyasındaki bölünmüşlüğe son vermeli,
  • Dünya çapında, Darwinist-materyalist ideolojiyi ortadan kaldıracak anti-Darwinist bilimsel çalışma yapmalı,
  • Batıl ideolojilere karşı birlik olup,
  • Kuran'ın kendilerine emrettiği sevgi, barış, kardeşlik ve huzur sistemini yerleşik kılmalıdırlar.
Şu unutulmamalıdır ki, yeryüzündeki karışıklıkların, fitnelerin, belaların en büyük sebebini Müslümanların birlik olmaması oluşturmaktadır. Allah; Müslümanların arasındaki ayrılığı, fitne ve bozgunculukların sebebi olarak bildirmiştir:
İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)
dua eden çocuklar
Dünyanın dört bir yanında yaşanan zulümden habersiz bir şekilde evinde televizyon izleyerek sıcak çorbasını içen, sadece para ve rahatlık peşinde olup "herkesin derdi kendine" diyen, ateist-Darwinist-komünist ideolojiler dünyayı sarmışken bu sapkın inançlarla mücadele etmeyi bırakarak Müslümanları kendisine hasım edinen bir kısım Müslümanlar; Rabbimiz'in bu ayetine göre yeryüzündeki fitne ve bozgunculuğun sebebi olmaktan korkmalıdırlar. Yüce Allah Müslümanlardan "birlik olmalarını" istemektedir ve hiç şüphesiz birbirine kardeşçe sevgiyle sarılmış, tüm imkanlarıyla Allah yolunda gayret eden bir Müslüman birliğini güçlü kılacaktır. Rabbimiz bir diğer ayetinde "Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak mücadele edenleri sever." (Saff Suresi, 4) şeklinde buyurmaktadır. Böyle bir birlik mutlaka zafere ulaşacaktır. Şimdiye kadar daima meydanı boş bulmuş, hiçbir inanç ve ideolojiyle susturulamamış olan Darwinist-komünist ideoloji, 5 bin yıllık tarih boyunca ilk defa gerçek bir inanç ve iman karşısında ezilip gidecektir. Bunun için Müslümanların imanlı, azimli, cesur, Allah'a güvenen, şevkli ve sevgi dolu olmaları ve her zaman için birlik içinde hareket etmeleri şarttır. Kuşkusuz ki güç ve kudretin tamamı Allah'a aittir ve elbette ki Allah, batılı yerle bir edecek ve İslam ahlakını yeryüzünde yerleşik kılacaktır:
Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır.(Nur Suresi, 55)

Evrim Yanılgısı



Darwinizm, yani evrim teorisi, Yaratılış gerçeğini reddetmek amacıyla ortaya atılmış, ancak başarılı olamamış bilim dışı bir safsatadan başka bir şey değildir. Canlılığın, cansız maddelerden tesadüfen oluştuğunu iddia eden bu teori, evrende ve canlılarda çok mucizevi bir düzen bulunduğunun bilim tarafından ispat edilmesiyle ve evrimin hiçbir zaman yaşanmadığını ortaya koyan 300 milyona yakın fosilin bulunmasıyla çürümüştür. Böylece Allah'ın tüm evreni ve canlıları yaratmış olduğu gerçeği, bilim tarafından da kanıtlanmıştır. Bugün evrim teorisini ayakta tutmak için dünya çapında yürütülen propaganda, sadece bilimsel gerçeklerin çarpıtılmasına, taraflı yorumlanmasına, bilim görüntüsü altında söylenen yalanlara ve yapılan sahtekarlıklara dayalıdır.
Ancak bu propaganda gerçeği gizleyememektedir. Evrim teorisinin bilim tarihindeki en büyük yanılgı olduğu, son 20-30 yıldır bilim dünyasında giderek daha yüksek sesle dile getirilmektedir. Özellikle 1980'lerden sonra yapılan araştırmalar, Darwinist iddiaların tamamen yanlış olduğunu ortaya koymuş ve bu gerçek pek çok bilim adamı tarafından dile getirilmiştir. Özellikle ABD'de, biyoloji, biyokimya, paleontoloji gibi farklı alanlardan gelen çok sayıda bilim adamı, Darwinizm'in geçersizliğini görmekte, canlıların kökenini Yaratılış gerçeğiyle açıklamaktadırlar.
Evrim teorisinin çöküşünü ve yaratılışın delillerini diğer pek çok çalışmamızda bütün bilimsel detaylarıyla ele aldık ve almaya devam ediyoruz. Ancak konuyu, taşıdığı büyük önem nedeniyle, burada da özetlemekte yarar vardır.

Darwin'i Yıkan Zorluklar



Charles Darwin

Charles Darwin
Evrim teorisi, tarihi eski Yunan'a kadar uzanan pagan bir öğreti olmakla birlikte, kapsamlı olarak 19. yüzyılda ortaya atıldı. Teoriyi bilim dünyasının gündemine sokan en önemli gelişme, Charles Darwin'in 1859 yılında yayınlanan Türlerin Kökeni adlı kitabıydı. Darwin bu kitapta dünya üzerindeki farklı canlı türlerini Allah'ın ayrı ayrı yarattığı gerçeğine kendince karşı çıkıyordu. Darwin'in yanılgılarına göre, tüm türler ortak bir atadan geliyorlardı ve zaman içinde küçük değişimlerle farklılaşmışlardı.
Darwin'in teorisi, hiçbir somut bilimsel bulguya dayanmıyordu; kendisinin de kabul ettiği gibi sadece bir "mantık yürütme" idi. Hatta Darwin'in kitabındaki "Teorinin Zorlukları" başlıklı uzun bölümde itiraf ettiği gibi, teori pek çok önemli soru karşısında açık veriyordu.
Darwin, teorisinin önündeki zorlukların gelişen bilim tarafından aşılacağını, yeni bilimsel bulguların teorisini güçlendireceğini umuyordu. Bunu kitabında sık sık belirtmişti. Ancak gelişen bilim, Darwin'in umutlarının tam aksine, teorinin temel iddialarını birer birer dayanaksız bırakmıştır.
Darwinizm'in bilim karşısındaki yenilgisi, üç temel başlıkta incelenebilir:
1) Teori, hayatın yeryüzünde ilk kez nasıl ortaya çıktığını asla açıklayamamaktadır.
2) Teorinin öne sürdüğü "evrim mekanizmaları"nın, gerçekte evrimleştirici bir etkiye sahip olduğunu gösteren hiçbir bilimsel bulgu yoktur.
3) Fosil kayıtları, evrim teorisinin öngörülerinin tam aksine bir tablo ortaya koymaktadır.
Bu bölümde, bu üç temel başlığı ana hatları ile inceleyeceğiz.

Aşılamayan İlk Basamak: Hayatın Kökeni


Evrim teorisi, tüm canlı türlerinin, bundan yaklaşık 3.8 milyar yıl önce ilkel dünyada ortaya çıkan tek bir canlı hücreden geldiklerini iddia etmektedir. Tek bir hücrenin nasıl olup da milyonlarca kompleks canlı türünü oluşturduğu ve eğer gerçekten bu tür bir evrim gerçekleşmişse neden bunun izlerinin fosil kayıtlarında bulunamadığı, teorinin açıklayamadığı sorulardandır. Ancak tüm bunlardan önce, iddia edilen evrim sürecinin ilk basamağı üzerinde durmak gerekir. Sözü edilen o "ilk hücre" nasıl ortaya çıkmıştır?
Evrim teorisi, Yaratılış'ı cahilce reddettiği için, o "ilk hücre"nin, hiçbir plan ve düzenleme olmadan, doğa kanunları içinde kör tesadüflerin ürünü olarak meydana geldiğini iddia eder. Yani teoriye göre, cansız madde tesadüfler sonucunda ortaya canlı bir hücre çıkarmış olmalıdır. Ancak bu, bilinen en temel biyoloji kanunlarına aykırı bir iddiadır. 

"Hayat Hayattan Gelir"


Darwin, kitabında hayatın kökeni konusundan hiç söz etmemişti. Çünkü onun dönemindeki ilkel bilim anlayışı, canlıların çok basit bir yapıya sahip olduklarını varsayıyordu. Ortaçağ'dan beri inanılan "spontane jenerasyon" adlı teoriye göre, cansız maddelerin tesadüfen biraraya gelip, canlı bir varlık oluşturabileceklerine inanılıyordu. Bu dönemde böceklerin yemek artıklarından, farelerin de buğdaydan oluştuğu yaygın bir düşünceydi. Bunu ispatlamak için de ilginç deneyler yapılmıştı. Kirli bir paçavranın üzerine biraz buğday konmuş ve biraz beklendiğinde bu karışımdan farelerin oluşacağı sanılmıştı. Etlerin kurtlanması da hayatın cansız maddelerden türeyebildiğine bir delil sayılıyordu. Oysa daha sonra anlaşılacaktı ki, etlerin üzerindeki kurtlar kendiliklerinden oluşmuyorlar, sineklerin getirip bıraktıkları gözle görülmeyen larvalardan çıkıyorlardı.
Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabını yazdığı dönemde ise, bakterilerin cansız maddeden oluşabildikleri inancı, bilim dünyasında yaygın bir kabul görüyordu. Oysa Darwin'in kitabının yayınlanmasından beş yıl sonra, ünlü Fransız biyolog Louis Pasteur, evrime temel oluşturan bu inancı kesin   olarak çürüttü. Pasteur yaptığı uzun çalışma ve deneyler sonucunda vardığı sonucu şöyle özetlemişti: "Cansız maddelerin hayat oluşturabileceği iddiası artık kesin olarak tarihe gömülmüştür."
Evrim teorisinin savunucuları, Pasteur'ün bulgularına karşı uzun süre direndiler. Ancak gelişen bilim, canlı hücresinin karmaşık yapısını ortaya çıkardıkça, hayatın kendiliğinden oluşabileceği iddiasının geçersizliği daha da açık hale geldi.
Kambriyen
Kambriyen kayalıklarında bulunan fosiller, salyangozlar, trilobitler, süngerler, solucanlar, deniz anaları, deniz yıldızları, yüzücü kabuklular, deniz zambakları gibi kompleks omurgasız türlerine aittir. İlginç olan, birbirinden çok farklı olan bu türlerin hepsinin bir anda ortaya çıkmalarıdır. Bu yüzden jeolojik literatürde bu mucizevi olay, "Kambriyen Patlaması" olarak anılır.

Evrim Yanılgısı Darwinizm, yani evrim teorisi, Yaratılış gerçeğini reddetmek amacıyla ortaya atılmış, ancak başarılı olamamış bilim dışı bir safsatadan başka bir şey değildir. Canlılığın, cansız maddelerden tesadüfen oluştuğunu iddia eden bu teori, evrende ve canlılarda çok mucizevi bir düzen bulunduğunun bilim tarafından ispat edilmesiyle ve evrimin hiçbir zaman yaşanmadığını ortaya koyan 300 milyona yakın fosilin bulunmasıyla çürümüştür. Böylece Allah'ın tüm evreni ve canlıları yaratmış olduğu gerçeği, bilim tarafından da kanıtlanmıştır. Bugün evrim teorisini ayakta tutmak için dünya çapında yürütülen propaganda, sadece bilimsel gerçeklerin çarpıtılmasına, taraflı yorumlanmasına, bilim görüntüsü altında söylenen yalanlara ve yapılan sahtekarlıklara dayalıdır. Ancak bu propaganda gerçeği gizleyememektedir. Evrim teorisinin bilim tarihindeki en büyük yanılgı olduğu, son 20-30 yıldır bilim dünyasında giderek daha yüksek sesle dile getirilmektedir. Özellikle 1980'lerden sonra yapılan araştırmalar, Darwinist iddiaların tamamen yanlış olduğunu ortaya koymuş ve bu gerçek pek çok bilim adamı tarafından dile getirilmiştir. Özellikle ABD'de, biyoloji, biyokimya, paleontoloji gibi farklı alanlardan gelen çok sayıda bilim adamı, Darwinizm'in geçersizliğini görmekte, canlıların kökenini Yaratılış gerçeğiyle açıklamaktadırlar. Evrim teorisinin çöküşünü ve yaratılışın delillerini diğer pek çok çalışmamızda bütün bilimsel detaylarıyla ele aldık ve almaya devam ediyoruz. Ancak konuyu, taşıdığı büyük önem nedeniyle, burada da özetlemekte yarar vardır. Darwin'i Yıkan Zorluklar Charles Darwin Evrim teorisi, tarihi eski Yunan'a kadar uzanan pagan bir öğreti olmakla birlikte, kapsamlı olarak 19. yüzyılda ortaya atıldı. Teoriyi bilim dünyasının gündemine sokan en önemli gelişme, Charles Darwin'in 1859 yılında yayınlanan Türlerin Kökeni adlı kitabıydı. Darwin bu kitapta dünya üzerindeki farklı canlı türlerini Allah'ın ayrı ayrı yarattığı gerçeğine kendince karşı çıkıyordu. Darwin'in yanılgılarına göre, tüm türler ortak bir atadan geliyorlardı ve zaman içinde küçük değişimlerle farklılaşmışlardı. Darwin'in teorisi, hiçbir somut bilimsel bulguya dayanmıyordu; kendisinin de kabul ettiği gibi sadece bir "mantık yürütme" idi. Hatta Darwin'in kitabındaki "Teorinin Zorlukları" başlıklı uzun bölümde itiraf ettiği gibi, teori pek çok önemli soru karşısında açık veriyordu. Darwin, teorisinin önündeki zorlukların gelişen bilim tarafından aşılacağını, yeni bilimsel bulguların teorisini güçlendireceğini umuyordu. Bunu kitabında sık sık belirtmişti. Ancak gelişen bilim, Darwin'in umutlarının tam aksine, teorinin temel iddialarını birer birer dayanaksız bırakmıştır. Darwinizm'in bilim karşısındaki yenilgisi, üç temel başlıkta incelenebilir: 1) Teori, hayatın yeryüzünde ilk kez nasıl ortaya çıktığını asla açıklayamamaktadır. 2) Teorinin öne sürdüğü "evrim mekanizmaları"nın, gerçekte evrimleştirici bir etkiye sahip olduğunu gösteren hiçbir bilimsel bulgu yoktur. 3) Fosil kayıtları, evrim teorisinin öngörülerinin tam aksine bir tablo ortaya koymaktadır. Bu bölümde, bu üç temel başlığı ana hatları ile inceleyeceğiz. Aşılamayan İlk Basamak: Hayatın Kökeni Evrim teorisi, tüm canlı türlerinin, bundan yaklaşık 3.8 milyar yıl önce ilkel dünyada ortaya çıkan tek bir canlı hücreden geldiklerini iddia etmektedir. Tek bir hücrenin nasıl olup da milyonlarca kompleks canlı türünü oluşturduğu ve eğer gerçekten bu tür bir evrim gerçekleşmişse neden bunun izlerinin fosil kayıtlarında bulunamadığı, teorinin açıklayamadığı sorulardandır. Ancak tüm bunlardan önce, iddia edilen evrim sürecinin ilk basamağı üzerinde durmak gerekir. Sözü edilen o "ilk hücre" nasıl ortaya çıkmıştır? Evrim teorisi, Yaratılış'ı cahilce reddettiği için, o "ilk hücre"nin, hiçbir plan ve düzenleme olmadan, doğa kanunları içinde kör tesadüflerin ürünü olarak meydana geldiğini iddia eder. Yani teoriye göre, cansız madde tesadüfler sonucunda ortaya canlı bir hücre çıkarmış olmalıdır. Ancak bu, bilinen en temel biyoloji kanunlarına aykırı bir iddiadır. "Hayat Hayattan Gelir" Darwin, kitabında hayatın kökeni konusundan hiç söz etmemişti. Çünkü onun dönemindeki ilkel bilim anlayışı, canlıların çok basit bir yapıya sahip olduklarını varsayıyordu. Ortaçağ'dan beri inanılan "spontane jenerasyon" adlı teoriye göre, cansız maddelerin tesadüfen biraraya gelip, canlı bir varlık oluşturabileceklerine inanılıyordu. Bu dönemde böceklerin yemek artıklarından, farelerin de buğdaydan oluştuğu yaygın bir düşünceydi. Bunu ispatlamak için de ilginç deneyler yapılmıştı. Kirli bir paçavranın üzerine biraz buğday konmuş ve biraz beklendiğinde bu karışımdan farelerin oluşacağı sanılmıştı. Etlerin kurtlanması da hayatın cansız maddelerden türeyebildiğine bir delil sayılıyordu. Oysa daha sonra anlaşılacaktı ki, etlerin üzerindeki kurtlar kendiliklerinden oluşmuyorlar, sineklerin getirip bıraktıkları gözle görülmeyen larvalardan çıkıyorlardı. Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabını yazdığı dönemde ise, bakterilerin cansız maddeden oluşabildikleri inancı, bilim dünyasında yaygın bir kabul görüyordu. Oysa Darwin'in kitabının yayınlanmasından beş yıl sonra, ünlü Fransız biyolog Louis Pasteur, evrime temel oluşturan bu inancı kesin olarak çürüttü. Pasteur yaptığı uzun çalışma ve deneyler sonucunda vardığı sonucu şöyle özetlemişti: "Cansız maddelerin hayat oluşturabileceği iddiası artık kesin olarak tarihe gömülmüştür."1 Evrim teorisinin savunucuları, Pasteur'ün bulgularına karşı uzun süre direndiler. Ancak gelişen bilim, canlı hücresinin karmaşık yapısını ortaya çıkardıkça, hayatın kendiliğinden oluşabileceği iddiasının geçersizliği daha da açık hale geldi. Kambriyen kayalıklarında bulunan fosiller, salyangozlar, trilobitler, süngerler, solucanlar, deniz anaları, deniz yıldızları, yüzücü kabuklular, deniz zambakları gibi kompleks omurgasız türlerine aittir. İlginç olan, birbirinden çok farklı olan bu türlerin hepsinin bir anda ortaya çıkmalarıdır. Bu yüzden jeolojik literatürde bu mucizevi olay, "Kambriyen Patlaması" olarak anılır. 20. Yüzyıldaki Sonuçsuz Çabalar


Alexander Oparin
Rus biyolog Alexander Oparin
20. yüzyılda hayatın kökeni konusunu ele alan ilk evrimci, ünlü Rus biyolog Alexander Oparin oldu. Oparin, 1930'lu yıllarda ortaya attığı birtakım tezlerle, canlı hücresinin tesadüfen meydana gelebileceğini ispat etmeye çalıştı. Ancak bu çalışmalar başarısızlıkla sonuçlanacak ve Oparin şu itirafı yapmak zorunda kalacaktı: "Maalesef hücrenin kökeni, evrim teorisinin tümünü içine alan en karanlık noktayı oluşturmaktadır."      
Oparin'in yolunu izleyen evrimciler, hayatın kökeni konusunu çözüme kavuşturacak deneyler yapmaya çalıştılar. Bu deneylerin en ünlüsü, Amerikalı kimyacı Stanley Miller tarafından 1953 yılında düzenlendi. Miller, ilkel dünya atmosferinde olduğunu iddia ettiği gazları bir deney düzeneğinde birleştirerek ve bu karışıma enerji ekleyerek, proteinlerin yapısında kullanılan birkaç organik molekül (aminoasit) sentezledi.
O yıllarda evrim adına önemli bir aşama gibi tanıtılan bu deneyin geçerli olmadığı ve deneyde kullanılan atmosferin gerçek dünya koşullarından çok farklı olduğu, ilerleyen yıllarda ortaya çıkacaktı.
Uzun süren bir sessizlikten sonra Miller'in kendisi de kullandığı atmosfer ortamının gerçekçi olmadığını itiraf etti.
Hayatın kökeni sorununu açıklamak için 20. yüzyıl boyunca yürütülen tüm evrimci çabalar hep başarısızlıkla sonuçlandı. San Diego Scripps Enstitüsü'nden ünlü jeokimyacı Jeffrey Bada, evrimci Earth dergisinde 1998 yılında yayınlanan bir makalede bu gerçeği şöyle kabul eder:

Hayatın Kompleks Yapısı



DNA
İnsan DNA'sı kağıda döküldüğünde, ortaya yaklaşık 900 ciltlik bir ansiklopedi çıkacağı hesaplanmaktadır. Böylesine olağanüstü bir bilgi, tesadüf kavramını kesin biçimde geçersiz kılmaktadır.
Evrim teorisinin hayatın kökeni konusunda bu denli büyük bir açmaza girmesinin başlıca nedeni, en basit sanılan canlı yapıların bile olağanüstü derecede kompleks yapılara sahip olmasıdır. Canlı hücresi, insanoğlunun yaptığı bütün teknolojik ürünlerden daha komplekstir. Öyle ki bugün dünyanın en gelişmiş laboratuvarlarında bile cansız maddeler biraraya getirilerek canlı bir hücre üretilememektedir.
Bir hücrenin meydana gelmesi için gereken şartlar, asla rastlantılarla açıklanamayacak kadar fazladır. Hücrenin en temel yapı taşı olan proteinlerin rastlantısal olarak sentezlenme ihtimali; 500 aminoasitlik ortalama bir protein için, 10950'de 1'dir. Ancak matematikte 1050'de 1'den küçük olasılıklar pratik olarak "imkansız" sayılır. Hücrenin çekirdeğinde yer alan ve genetik bilgiyi saklayan DNA molekülü ise, inanılmaz bir bilgi bankasıdır. İnsan DNA'sının içerdiği bilginin, eğer kağıda dökülmeye kalkılsa, 500'er sayfadan oluşan 900 ciltlik bir kütüphane oluşturacağı hesaplanmaktadır.

Evrimin Hayali Mekanizmaları


Darwin'in teorisini geçersiz kılan ikinci büyük nokta, teorinin "evrim mekanizmaları" olarak öne sürdüğü iki kavramın da gerçekte hiçbir evrimleştirici güce sahip olmadığının anlaşılmış olmasıdır.
Doğal Seleksiyonu doğrulayan tek bir delil dahi bulunmamaktadır.
Doğal seleksiyona göre, güçlü olan ve yaşadığı çevreye uyum sağlayabilen canlılar hayatta kalır, diğerleri ise yok olurlar. Evrimciler ise doğal seleksiyonun canlıları evrimleştirdiğini, yeni türler meydana getirdiğini öne sürerler. Oysa doğal seleksiyonun böyle bir sonucu yoktur ve bu iddiayı doğrulayan tek bir delil dahi bulunmamaktadır.
Darwin, ortaya attığı evrim iddiasını tamamen "doğal seleksiyon" mekanizmasına bağlamıştı. Bu mekanizmaya verdiği önem, kitabının isminden de açıkça anlaşılıyordu: Türlerin Kökeni, Doğal Seleksiyon Yoluyla...
Doğal seleksiyon, doğal seçme demektir. Doğadaki yaşam mücadelesi içinde, doğal şartlara uygun ve güçlü canlıların hayatta kalacağı düşüncesine dayanır. Örneğin yırtıcı hayvanlar tarafından tehdit edilen bir geyik sürüsünde, daha hızlı koşabilen geyikler hayatta kalacaktır. Böylece geyik sürüsü, hızlı ve güçlü bireylerden oluşacaktır. Ama elbette bu mekanizma, geyikleri evrimleştirmez, onları başka bir canlı türüne, örneğin atlara dönüştürmez. Dolayısıyla doğal seleksiyon mekanizması hiçbir evrimleştirici güce sahip değildir. Darwin de bu gerçeğin farkındaydı ve Türlerin Kökeni adlı kitabında "Faydalı değişiklikler oluşmadığı sürece doğal seleksiyon hiçbir şey yapamaz" demek zorunda kalmıştı

Lamarck'ın Etkisi


Peki bu "faydalı değişiklikler" nasıl oluşabilirdi? Darwin, kendi döneminin ilkel bilim anlayışı içinde, bu soruyu Lamarck'a dayanarak cevaplamaya çalışmıştı. Darwin'den önce yaşamış olan Fransız biyolog Lamarck'a göre, canlılar yaşamları sırasında geçirdikleri fiziksel değişiklikleri sonraki nesle aktarıyorlar, nesilden nesile biriken bu özellikler sonucunda yeni türler ortaya çıkıyordu. Örneğin Lamarck'a göre zürafalar ceylanlardan türemişlerdi, yüksek ağaçların yapraklarını yemek için çabalarken nesilden nesile boyunları uzamıştı.
Darwin de benzeri örnekler vermiş, örneğin Türlerin Kökeni adlı kitabında, yiyecek bulmak için suya giren bazı ayıların zamanla balinalara dönüştüğünü iddia etmişti.
Ama Mendel'in keşfettiği ve 20. yüzyılda gelişen genetik bilimiyle kesinleşen kalıtım kanunları, kazanılmış özelliklerin sonraki nesillere aktarılması efsanesini kesin olarak yıktı. Böylece doğal seleksiyon "tek başına" ve dolayısıyla tümüyle etkisiz bir mekanizma olarak kalmış oluyordu.

Neo-Darwinizm ve Mutasyonlar


Rastgele mutasyonlar insanlara ve diğer tüm canlılara her zaman zarar verirler.
Rastgele mutasyonlar insanlara ve diğer tüm canlılara her zaman zarar verirler. Evrimciler yıllardır sinekler üzerinde mutasyon denemeleri yaparak, faydalı mutasyon örneği oluşturmaya çalışmışlardır. Ancak bu çabalarının sonucu sadece sakat ve hastalıklı sinekler olmuştur.
Darwinistler ise bu duruma bir çözüm bulabilmek için 1930'ların sonlarında, "Modern Sentetik Teori"yi ya da daha yaygın ismiyle neo-Darwinizm'i ortaya attılar. Neo-Darwinizm, doğal seleksiyonun yanına "faydalı değişiklik sebebi" olarak mutasyonları, yani canlıların genlerinde radyasyon gibi dış etkiler ya da kopyalama hataları sonucunda oluşan bozulmaları ekledi.
Bugün de hala bilimsel olarak geçersiz olduğunu bilmelerine rağmen, Darwinistlerin savunduğu model neo-Darwinizm'dir. Teori, yeryüzünde bulunan milyonlarca canlı türünün, bu canlıların, kulak, göz, akciğer, kanat gibi sayısız kompleks organlarının "mutasyonlara", yani genetik bozukluklara dayalı bir süreç sonucunda oluştuğunu iddia etmektedir. Ama teoriyi çaresiz bırakan açık bir bilimsel gerçek vardır: Mutasyonlar canlıları geliştirmezler, aksine her zaman için canlılara zarar verirler.
Bunun nedeni çok basittir: DNA çok kompleks bir düzene sahiptir. Bu molekül üzerinde oluşan herhangi bir tesadüfi etki ancak zarar verir. Amerikalı genetikçi B. G. Ranganathan bunu şöyle açıklar:
Mutasyonlar küçük, rasgele ve zararlıdırlar. Çok ender olarak meydana gelirler ve en iyi ihtimalle etkisizdirler. Bu üç özellik, mutasyonların evrimsel bir gelişme meydana getiremeyeceğini gösterir. Zaten yüksek derecede özelleşmiş bir organizmada meydana gelebilecek rastlantısal bir değişim, ya etkisiz olacaktır ya da zararlı. Bir kol saatinde meydana gelecek rasgele bir değişim kol saatini geliştirmeyecektir. Ona büyük ihtimalle zarar verecek veya en iyi ihtimalle etkisiz olacaktır. Bir deprem bir şehri geliştirmez, ona yıkım getirir.

Fosil Kayıtları: Ara Formlardan Eser Yok


Evrim teorisinin iddia ettiği senaryonun yaşanmamış olduğunun en açık göstergesi ise fosil kayıtlarıdır.
Evrim teorisinin bilim dışı iddiasına göre bütün canlılar birbirlerinden türemişlerdir. Önceden var olan bir canlı türü, zamanla bir diğerine dönüşmüş ve bütün türler bu şekilde ortaya çıkmışlardır. Teoriye göre bu dönüşüm yüz milyonlarca yıl süren uzun bir zaman dilimini kapsamış ve kademe kademe ilerlemiştir.
Bu durumda, iddia edilen uzun dönüşüm süreci içinde sayısız "ara türler"in oluşmuş ve yaşamış olmaları gerekir.
Örneğin geçmişte, balık özelliklerini taşımalarına rağmen, bir yandan da bazı sürüngen özellikleri kazanmış olan yarı balık-yarı sürüngen canlılar yaşamış olmalıdır. Ya da sürüngen özelliklerini taşırken, bir yandan da bazı kuş özellikleri kazanmış sürüngen-kuşlar ortaya çıkmış olmalıdır. Bunlar, bir geçiş sürecinde oldukları için de, sakat, eksik, kusurlu canlılar olmalıdır. Evrimciler geçmişte yaşamış olduklarına inandıkları bu hayali varlıklara "ara-geçiş formu" adını verirler.
Ginkgola fosili
Bitkilerin evrimi iddiasını doğrulayan tek bir fosil örneği dahi yokken, evrim geçirmediklerini ispatlayan yüz binlerce fosil vardır. Bu fosillerden biri de resimde görülen 54 – 37 milyon yıllık ginkgo yaprağı fosilidir. Milyonlarca yıldır değişmeyen ginkgolar, evrimin büyük bir aldatmaca olduğunu göstermektedir.

Darwin'in Yıkılan Umutları


Ancak 19. yüzyılın ortasından bu yana dünyanın dört bir yanında hummalı fosil araştırmaları yapıldığı halde bu ara geçiş formlarına rastlanamamıştır. Yapılan kazılarda ve araştırmalarda elde edilen bütün bulgular, evrimcilerin beklediklerinin aksine, canlıların yeryüzünde birdenbire, eksiksiz ve kusursuz bir biçimde ortaya çıktıklarını göstermiştir. Ünlü İngiliz paleontolog (fosil bilimci) Derek W. Ager, bir evrimci olmasına karşın bu gerçeği şöyle itiraf eder:
Sorunumuz şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, türler ya da sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak aynı gerçekle karşılaşırız; kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryüzünde oluşan gruplar görürüz.
Yani fosil kayıtlarında, tüm canlı türleri, aralarında hiçbir geçiş formu olmadan eksiksiz biçimleriyle aniden ortaya çıkmaktadırlar. Bu, Darwin'in öngörülerinin tam aksidir. Dahası, bu canlı türlerinin yaratıldıklarını gösteren çok güçlü bir delildir. Çünkü bir canlı türünün, kendisinden evrimleştiği hiçbir atası olmadan, bir anda ve kusursuz olarak ortaya çıkmasının tek açıklaması, o türün yaratılmış olmasıdır. Bu gerçek, ünlü evrimci biyolog Douglas Futuyma tarafından da kabul edilir: