Sayfalar

"Komünizm Artık Bir Tehlike Değil" Diyenler Komünistler Tarafından Aldatılıyorlar

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de bir kısım kişiler, başlarına gelebileceklerin farkında olmayarak, günümüzde komünizm diye bir tehlikenin olmadığını savunmaktadırlar. Komünizmin bir 20. yüzyıl felaketi olduğunu, o dönemin yaşanıp bittiğini ve artık tehlikenin geçtiğini sanmaktadırlar. Bu fikre o kadar inanmışlardır ki, ne başlarına gelebilecek tehlikeden haberdardırlar, ne de buna karşı bir tedbir alabilecek durumdadırlar. Tam tersine, komünizm tehlikesi yok diyerek, hem çevrelerindeki insanları rehavete sürüklemekte hem de kendilerini bu belanın içine çekmektedirler. Bu yaklaşımlarıyla da komünist zihniyetin rahatlıkla güçlenmesine, zemin bularak yaygınlaşmasına imkan sağlamaktadırlar. Çünkü komünizm, insanların "artık komünist tehlike yok" deyip rehavete sürüklendikleri ve bu belaya karşı hiçbir tedbir almadıkları zamanlarda güçlenir ve yaygınlaşır.
"Komünizm tehlikesi 20. yüzyılda sona erdi" diyenler çok büyük bir yanılgı içindedirler. Komünizm asla yok olmamıştır. Darwinizm varlığını sürdürdüğü müddetçe, komünizm de varolacaktır. Çünkü her ikisi de temelde tek bir ortak felsefeye dayanır: Diyalektik materyalizm. Darwin bu düşünceyi doğaya, Marx ise tarihe ve toplumlara uyarlamıştır. Dolayısıyla, 20. yüzyılda olduğu gibi günümüzde de Marksizm varlığını sürdürmektedir ve Darwinizm var olduğu müddetçe asla dünya siyasetinden yok olmayacaktır.
Nitekim şu anda "Darwinist diktatörlük", neredeyse bütün devletlere, eğitim kurumlarına, basın-yayın organlarına hakimdir. Bu hakimiyet, komünist düşünce sistemini beslemekte, eğitim sistemi hiç hızını kesmeden komünist militanlar üretmeye devam etmektedir. Kısaca söylemek gerekirse komünizm şu anda sadece pusudadır.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, komünistler 20. yüzyılda Rus komünizminin başarısızlıkla sonuçlanmasını, Marksizmin yanlış uygulanmasına bağlamaktadır. Şu anda ise aynı hataları yapmayarak, komünist sistemi yeniden canlandırabileceklerini düşünmektedirler. Bu düşünce, dünyada halen Marksizm'e inanan çok sayıda örgüt, düşünce kuruluşu ve sivil toplum kuruluşu tarafından savunulmaktadır. Bu güncel komünistler, daha henüz Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku var iken, bu ülkelerdeki komünist rejimler ile Marksist ideolojiyi birbirinden ayırmışlardı. Mevcut komünist rejimlere "reel sosyalizm", yani yaşanan sosyalizm diyorlar, buna karşılık sosyalist ideolojinin bu rejimlere bağlı olmadığını, bu rejimler yıkılsa da ayakta kalacağını ileri sürüyorlardı.
Bugün ise bu iddiayı daha etkili bir biçimde dile getirmektedirler. İddiaları şudur: Marx'a göre her toplum belirli evrelerden geçmelidir. Önce kapitalizmi yaşamalı, ardından sosyalizme ve sonra da komünizme ilerlemelidir. Oysa Rusya'da ve diğer 20. yüzyıl komünist rejimlerinde tarım toplumundan sosyalizme doğru ani bir geçiş olmuştur. Aradaki kapitalist aşama atlanmıştır. Dolayısıyla Marksistlere göre bu rejimlerin başarısızlığı doğaldır. Şu an bu ülkelerin kapitalizmi benimsemesiyle birlikte, Marx'ın sözünü ettiği "kapitalist aşama" yaşanacak ve ardından sosyalizm daha kalıcı ve güçlü olarak geri gelecektir. İşte tüm komünistler gizlendikleri yerlerde, kapitalizmin dünyaya hakim olduğu bu anı beklemişlerdir.

"Bir Adım İleri İki Adım Geri"

Lenin
Önceki bölümde üzerinde durduğumuz senaryo, Lenin'in meşhur "Bir adım ileri, iki adım geri"taktiğidir. Buna göre komünistler hedeflerine ulaşmak için gerektiğinde birkaç geri adım atarak sanki hedeflerinden uzaklaşmış gibi görünürler. Oysa pusuda beklemektedirler. Lenin'in üzerine kitap yazdığı bu uygulama şu anda yerine getirilmektedir.
Lenin bu durumu şu sözlerle ifade etmiştir:
Bir adım ileri, iki adım geri... Bireylerin yaşamında, ulusların tarihinde ve partilerin gelişmesinde böyle şeyler olur. Ama devrimci sosyal-demokrasi ilkelerinin, proletarya örgütünün ve parti disiplininin eninde-sonunda tam zafer kazanacağından kuşku duymak, alçaklığın en
 canicesi olur. 
Lenin'in bu sözlerinden de anlaşılabileceği gibi, bir komünist için komünizmden vazgeçmek, hatta komünizmin eninde sonunda başarısız olacağından kuşku duymak mümkün değildir. Şu an sadece bir geri adım atılmıştır ve komünist sisteme geçmek için uygun bir dönem beklenmektedir. Bu uygun dönem, tüm dünyada kapitalizmin en fazla yaygınlaştığı dönem olacaktır. Vahşi kapitalizmi uygulayan devletler içinde bir kapital kavgası yaşanacak, insanlar manevi değerlerinden çok maddiyata düşkünlük gösterecek, böylelikle dinden uzaklaşacaklardır. Toplumların dinsizleşmeleri elbette en fazla komünistlerin işine gelecektir. Komünist toplumlar için gereken ilk şart olan insanların dini, ahlaki ve manevi değerlerden uzaklaştırılmaları, kapitalist sistem tarafından yerine getirilmiş olacaktır. Bundan sonra pusuda bekleyen komünistlere düşen görev, kapitallere el koymak, burjuvayı etkisiz hale getirmek, aile ve devleti ortadan kaldırmaktır. Onlara göre inancını ve ahlaki değerlerini büyük ölçüde yitirmiş amaçsız bir toplum üzerinde bunu gerçekleştirmek son derece kolay olacaktır.
Şu anda dünya üzerinde yaşananlar tam da komünistlerin istediği ve beklediği şekilde gelişmektedir. Ülkeler kapitalizmi tam anlamıyla uygulamaktadır. Maddiyata olan düşkünlük gerçekten de insanları manevi ve ahlaki değerlerden uzaklaştırmış, din ahlakından uzak, amaçsız ve boşluk içinde toplumlar oluşmasına sebep olmuştur. Rusya'da şu anda komünistler, kendilerince, tarihi sıralamalarının (kapitalizmden komünizme geçiş) bozulmasından kaynaklanan bir düzenleme yapmaktadırlar. Bu nedenle Rus halkını mafyanın eline vermiş ve klasik bir kapitalizmin yaşanmasına ortam hazırlamışlardır. Kurdukları bu sistemle halkı yoğun olarak ezdirmekte ve onlara adeta "başka çözüm yok, tek çözüm komünizm" dedirtmeye çalışmaktadırlar.
Kapitalist sistemde insanlar, mal hırsının etkisiyle adeta derin bir hipnoza girerler. Teyakkuzda değildirler; yanıbaşlarındaki tehlikeyi dahi fark edemezler. İnsanların kapitalist sistemden dolayı körleştikleri bu sistem içinde komünizm, yayılmak için oldukça müsait bir ortam bulur.
Kapitalist yaşam sistemi insanlar üzerinde hipnoz benzeri bir etki oluşturur. Genellikle bu toplumlarda insanlar para kazanmanın, rahat yaşamanın ve tüketmenin peşinde olduklarından pusudaki tehlikelerin de farkında olmazlar. Teyakkuzda değildirler. Komünistler bu durumun bilincindedirler. İnsanların, mal ve kazanç hırsına daldıkları için, komünist düşüncenin güçlenmesini fark edemediklerini ve bu sebeple de komünizm karşısında sürekli yenildiklerini sıklıkla dile getirirler. Komünist düşüncenin kendilerini yutacağını görmelerine rağmen büyük bir çoğunluk, mal ve dünya hırsı nedeniyle körleşir ve savunma reflekslerini yitirir. İşte bu ortam, komünistlerin harekete geçmeleri için en müsait ortamdır.

Komünizm Gizlice Varlığını Sürdürüyor

"Bir adım ileri iki adım geri" stratejisinin bir sonucu olarak, komünizm hala gizliden gizliye varlığını sürdürmektedir. Özellikle Rusya'da iktidar ve bürokrasi kadrolarının tümü, eski komünistlerden oluşmaktadır. Diyalektik materyalizm ile eğitilmiş bu kişiler, komünizm hayallerinden vazgeçmiş değillerdir. Aksine komünizmin kapitalist safhadan geçmesi gerektiğine inananlar, "komünist" olmanın bir gereğini yerine getirmek için kapitalizmin yaşanmasına seyirci kalmaktadırlar. Gerçek komünist oldukları için, şu an kapitalizmi uygulamakta ve savunmaktadırlar.
Bu durum, yalnızca Rusya'da değil, dünyanın pek çok yerinde bu şekildedir. Avrupa'da neredeyse tüm ülkelerde komünist partiler varlıklarını sürdürmekte, hatta bir kısmı oldukça yüksek oylar almaktadırlar. Eski Doğu Bloku ülkelerinin hemen hepsinde eski komünist kadrolar tarafından yönetilen sosyalist partiler vardır. Komünist yazarlar, sanatçılar sessiz de olsa bir kenarda varlıklarını sürdürmekte, alttan alta komünist düşünceyi insanların bilinç altlarına yerleştirecek mesajlar vermektedirler. Aslında değişen hiçbir şey yoktur. Onlar sadece kapitalizmin kendilerine ortam hazırlamasını sabırla beklemektedirler. Yani Marx'ın öğüdüne uymaktadırlar.
Komünizm şu anda Lenin'in stratejisine uygun olarak gizliden gizliye varlığını sürdürmektedir. Komünistler şu anda sadece kapitalizmin kendilerine uygun ortam hazırlamasını beklemektedirler. Böylece, uygun ortamda eskisinden daha güçlü şekilde ortaya çıkmayı planlamaktadırlar.
Komünistler, adeta bütün dünyayı saran kapitalist sistemi Marksizm'in bir gereği olarak kabul eder ve doğru yolda olduklarına inanırlar. Kapitalist sistemin insanlar üzerindeki tahribatı, dünya çapında yaşanan ekonomik kriz ile birleşir ve komünistler bunu kendileri için en uygun ortam olarak düşünürler. Terör eylemlerinin yoğunlaşmasının, komünist rejimlere özerklik verilmesi tartışmalarının altında yatan en temel neden budur. Komünist tehlike hareketlenmiştir.
Ancak belki de komünistlerin en fazla işlerine gelen şey, şu an tüm dünyayı sarmış olan ekonomik krizdir. Kısa bir süre öncesine kadar, ekonomik ve demokratik yapının zarar görmeyeceğine dair bir inanç varken, bir anda tüm dünyayı büyük bir ekonomik krizin sarması, insanların siyasi eğilimlerinin yanı sıra, hayata bakış açılarını da büyük ölçüde değiştirmiştir. İşte bu, komünistler için önemli bir menfaat aracıdır. Hatırlanacağı gibi bu tarihte de yaşanmış, 1929'da yaşanan Büyük Buhran sonucunda tüm dünyada büyük bir ekonomik kriz meydana gelmiş, bu da Avrupa'daki komünist ve faşist partilerin popülaritesini bir anda artırmıştır. Büyük Buhran'ı "kapitalist sistemin çöküşü" olarak yorumlayan komünistler, kitleleri çok daha kolay etkileme imkanı elde etmişlerdir. Halk, çözümsüzlük içinde tek yolun komünizm olduğunu kabul etmek zorunda bırakılmıştır.
Şu anda da böyle bir tehlike söz konusudur. Pusuda bekleyen tüm eski kuşak komünistler, onların yetiştirdikleri yeni komünist gruplar ve komünist gençler, böyle bir ekonomik krizden faydalanmanın peşindedirler. Dolayısıyla içinde yaşadığımız şu yıllar, komünizm tehlikesinin tekrar dünya siyasetinde etkin bir konum kazanması için son derece elverişlidir. Komünist partilerin büyük bir kısmı ekonomik krizi, ülkeleri komünist batağın içine çekebilmek için hayati bir fırsat olarak görmektedirler.
Kapitalist sistem sonunda komünistlerin beklediği fırsatı kendilerine 2007 yılında verdi. Dünya çapında meydana gelen ekonomik kriz sebebiyle çeşitli topluluklar, "Wall Street'i işgal et" adı altında sistemi eleştirip tek çözümün komünizm olduğu mesajını vermeye başladılar. Komünist yanlıları ellerinde Che'nin posterleriyle sokaklara döküldü, tek çözüm komünizm sloganları atmaya başladılar.
"Sosyalizm için mücadele" sloganları ve ellerindeki komünist Che posterleriyle kendilerini Wall Street eylemlerinde gösteren Amerikalı komünistler, artık komünizmin harekete geçtiğinin de bir nevi habercisiydiler.

Müslüman Ülkelerin Büyük Bir Kısmı, Shanghai Blokunun Himayesi Altındadır

Komünizm, sadece eski komünist ülkelerde varlığını sürdürmemektedir. Aynı zamanda şu an dünyada Müslüman kimliğiyle bilinen, hatta İslam Cumhuriyeti ismi taşıyan ülkelerde bile hakim bir rejimdir. Son dönemlerde çeşitli Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde ortaya çıkan ve Arap Baharı olarak isimlendirilen karışıklıklara baktığımızda bu durumu kolaylıkla fark etmek mümkündür.
Bilindiği gibi Mısır, Suriye, Libya, Filistin, Irak gibi ülkelerde, Arap sosyalizmi yıllardır çok yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. Bu ülkelerde yıllarca Marksist zihniyetin getirdiği komünist anlayış hakim olmuştur. Dışarıdan bakıldığında söz konusu ülkeler farklı bir görünüm ve isim altında varlıklarını sürdürseler de, aslında Marksist-komünist zihniyet bu ülkelerdeki etkisini hiçbir zaman kaybetmemiştir. Devletler, içten içe hep bu rejim dahilinde yönetilmişlerdir.
Bu ülkeler dünyadaki iki bloktan birinin yani Rusya ve Çin'in başını çektiği komünist blokun temsilcisidirler. Karşılarında ise Amerika'nın başı çektiği kapitalist, liberal blok vardır. Örneğin komünist blokun en önemli temsilcilerinden biri olan İran'da, İslami bir yönetim varmış gibi görünmesine rağmen geri planda Marksist-komünist anlayış hakimdir. Hatırlanacağı gibi "İran İslam Cumhuriyeti" bir devrimle oluşturulmuştur. Bu devrim, bir komünist parti ile birlikte yapılmıştır ve bu devrimle komünist bir anlayışın yerleştirilmesi amaçlanmıştır. Bunu yapılan eylemden de anlamak mümkündür. "Devrim", komünist bir kavramdır. İslam ile devrim kelimesi asla bağdaşmaz. Dolayısıyla "İran İslam Cumhuriyeti" ismi, gerçekte aldatıcıdır. İran'daki yönetim gerçekte İslami bir yönetim değildir.
İran'da komünitler
İran'da komünist gençler, İran'da İslami bir rejimi istemediklerini belirten posterlerle komünist sloganlar atarak gösteriler yaparken
Arap baharı
Mısır, Suriye, Libya, Filistin gibi ülkelerde Arap sosyalizmi yıllardır çok yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. Bugün Arap Baharı adıyla anılan olaylara bakıldığında büyük bir kitlenin bu sosyalist rejimlerden rahatsız olduğu, mağdur ve mutsuz yaşadığı açıkça görülmektedir. Arap ülkelerindeki olaylar, mezhep çatışmaları değil, dindar halkın komünizme karşı verdiği mücadeledir.
İran'da komünizm
İran, her ne kadar İran İslam Cumhuriyeti adını alsa da aslında Marksist idare altındadır. Resimlerde işçi bayramı esnasında Londra sokaklarında yürüyüş yapan İranlı komünizm yanlıları görülmektedir.
Rejim komünist olduktan sonra halkın Müslümanlıktan bahsetmesi, kimliklerinde Müslüman yazması veya ülke yönetiminin İslam Cumhuriyeti olarak anılması komünistler açısından bir şey değiştirmemektedir. Onlar, Darwinist, materyalist ve komünist ideolojinin gereklerini zaten bu ülkelerde sorunsuz şekilde uygulamaktadırlar. Dolayısıyla yollarına devam etmektedirler.
Komünist blokun temsilciliğini yapan Shanghai bloku Ortadoğu'da çok fazla ülkeyi içine almış durumdadır. Ülkelerin genel politikalarına baktığımızda bunu anlamak çok zor değildir. Örneğin İran, Suriye, Mısır ve diğerleri daima dünyadaki komünist ülkelerle işbirliği içinde olmuşlardır. Ülke yönetimlerinde Darwinizm hakimdir, okullarda Darwinizm dayatma yoluyla öğretilir. İnsanlar hep komünist bakış açısıyla yetiştirilmiştir. Osmanlı'da gördüğümüz Ehli Sünnet inancına uygun sevecen, sıcak, barışçıl, dostane üslup yerine söz konusu ülkelerde genelde sevgiden ve şefkatten uzak, saldırgan savaşa ve çatışmaya eğilimli, kan dökmeyi arzulayan komünist bir üslup hakimdir. (Burada eleştirdiğimiz komünizmin kanlı politikasını bir hayat şekli haline getirmiş olan ve bunu yaygınlaştırmakta sakınca görmeyen kişilerdir. Kalbi İslam ahlakının getirdiği güzelliklerle dolu olan, vicdanlı olup içinde bulunduğu zulüm sisteminden dolayı çaresiz kalmış değerli kardeşlerimizi tenzih ederiz.)
Örneğin Suriye'nin şu anda içinde bulunduğu karışıklığın tek sebebi komünizmin tertemiz Müslüman halka dayatılmasıdır. İç karışıklıklar gece gündüz bir kısım basında mezhep kavgaları şeklinde lanse edilse de, aslında şu anda Suriye'de komünistlerle Müslümanların çatışması vardır. Suriye, Hafız Esad döneminden beri Marksist-Stalinist-komünist zihniyetle yönetilmektedir. Suriye, bu yönüyle Arap sosyalizminin en önde giden temsilcilerindendir.
Hatırlanacağı gibi Sovyetler Birliği ile sıkı ilişkiler içindeki Hafız Esad yönetimi sırasında Arap Sosyalist Baas Partisi'nin savunduğu komünist ideoloji dışındaki tüm görüşlerin savunulması yasaklanmıştı. Tüm İslami hareketlere kısıtlamalar getirilmiş, İslami liderler tutuklanıp şehit edilmiş, Müslümanlar büyük baskı, zulüm ve işkence görmüşlerdi. Hafız Esad ve kardeşi Rıfad Esad 1982 yılında Suriye'nin Hama ve Humun şehirlerinde 40 bin Müslümanı katletmişti. Şu an Hafız Esad'ın oğlu Başer Esad'ın liderliğindeki Suriye'de her gün kesintisiz olarak gerçekleştirilen katliamlar, ülkeye hakim sosyalist-komünist ideolojide herhangi bir değişiklik olmadığını ispat eder niteliktedir. (Detaylı bilgi için bkz. http://arapalemindedarwinistfitne.com/)
Arap ülkelerinde komünizm
Shanghai bloku, Arap ülkelerinin büyük bir kısmını etkisi altına almıştır. Ellerinde komünist posterlerle dolaşan, Che şapkası takan Iraklı, Suriyeli, Mısırlı komünist gençler, Darwinist komünist ideolojilerin o ülkelerdeki etkisinin açık birer göstergesidirler.
Hafız Esad'ın Baasçı zihniyeti ülkede halen devam etmektedir. Şu anda Suriye yönetimi adeta Rusya derin devletinin kontrolüne girmiş durumdadır. Suriye'deki neredeyse bütün uzmanlar Ruslardan oluşmaktadır. Suriye'deki gençler ve subaylar genellikle hep Rusya'da veya Çin'de eğitim almakta, iyi derecede Rusça ve Çince bilmektedirler. Rusya'da da her yerde Suriyeli görmek mümkündür. Çünkü bu komünist bir blok, komünist bir yapılanmadır ve yıllardır kesintisiz olarak varlığını sürdürmüştür. Şu an Suriye'de meydana gelen karışıklıklar, Müslümanların bu komünist sistemi ortadan kaldırma çabasıdır. Suriye ilk defa olarak komünizme karşı böylesine kararlı ve güçlü bir dirençle karşı karşıya kalmıştır. Ne yapacağını şaşırmış olduğundan, dünyanın gözü önünde kendi vatandaşlarını katletmekte hiçbir sakınca görmemektedir.
Shanghai blokunun hakimiyeti sadece Ortadoğu ile sınırlı değildir. İslam aleminde örneğin Mısır, Fas, Tunus, Cezayir'de komünist partiler her zaman çok güçlü olmuştur. Kuzey Avrupa ülkelerinde doğrudan komünist partilerin hakimiyeti vardır. Güney Amerika ülkelerinin pek çoğu zaten komünist idare ile yönetilmektedir. Çin, Laos, Kamboçya, Vietnam gibi ülkelerde yönetim 2. Dünya savaşı sonrasından beri değişmemiştir. Tüm bu bilgilerden anlaşılacağı üzere, komünist ideolojinin en büyük temsilcisi olan Shanghai bloku dünyanın çok önemli bir bölgesinde hakim durumdadır.
orak ve çekiç
Orak ve çekiç sembolleriyle komünizme desteklerini gösteren Lübranlı gençler; vahşet, şiddet, kan destekçisi olduklarını açıkça ifade etmektedirler. Zaten komünizmin tek yöntemi şiddet ve terördür. Bu fikrin çeşitli Arap ülkelerindeki hakimiyetini görmek dünya çapındaki tehlikenin farkında olmak açısından önemlidir.
Dolayısıyla tehlikenin boyutlarını iyi anlamak gerekmektedir. Shanghai blokunun temsilciliğini üstlenen söz konusu İslam ülkelerinde bugün meydana gelen karışıklıklara, olası bir nükleer saldırıdan duyulan tedirginliğe, İran ve söz konusu Arap ülkelerinin halklarında hakim olan huzursuzluğa karşı; kısa vadeli önlemlerin yanı sıra, asıl olarak uzun vadeli önlemlere başvurulması gerektiği açıktır. Örneğin şu anki karışıklıklar nedeniyle Suriye yönetimine ve herhangi bir tehdit durumunda İran'a; BM, NATO, AB, Amerika ve Avrupa ülkeleri tarafından ilk planda ambargo uygulanması caydırıcı olacaktır. Fakat elbette ki bu, o bölgelerdeki komünist tehdidi ortadan kaldırmayacağı için hiçbir zaman yaşanan sorunlara kesin çözüm olmayacaktır. Kesin çözüm, komünist zihniyetin, beyinlerdeki sapkın materyalist zihniyetin, yani ideolojinin kaldırılmasıdır. Zihinlerde oluşturulan bu materyalist, Darwinist ve komünist ideoloji yıllar süren eğitimle ve çok yönlü propagandayla emek emek oluşturulmuştur, bu ideolojinin ortadan kaldırılması da yine ancak eğitimle, çok ciddi bir kültürel seferberlikle, ciddi bir çaba ile emek emek mümkün olacaktır. Yapılması gereken şey, komünizmin temeli olan Darwinizm'in geçersizliğinin bilimsel delillerini ortaya koymak ve komünist zihniyetin getirdiği sahte doğruların bir temeli olmadığını ispat etmektir. Beyinlerdeki bu batıl inanç ortadan kaldırıldığında, zulmün, katliamların, nefretin, çatışmaların herhangi bir dayanağı da kalmamış olacak, komünist blok tarihe karışacak ve insanlar sevgi ile yaşamayı öğreneceklerdir.
Marksizm
Dünyadaki Darwinist, Marksist, komünist tehlikeye karşı tek çözüm anti-Darwinist, anti-materyalist bilimsel faaliyet yapmaktır. Ne askeri önlemler, ne yasaklamalar, ne cezalar komünist ideolojiyi ortadan kaldırmaz. Komünist ideolojinin ortadan kalkması, ancak ve ancak onu besleyen fikrin yok edilmesi ile mümkün olur.
terörizm, komünizm
Terörizm ve komünizm vahşetini kan dökerek, çeşitli aciz ikna metodlarıyla veya toprak vererek durduracağını düşünenler hep yenilgi ile karşılaşmışlardır. Çünkü komünizm, ideolojisi ile yaşar. İdeolojisi sağ kaldıkça, ne top tüfek, ne "annenin sıcak evine dön" telkinleri ne de kınamalar bir sonuç vermeyecektir. Sonuç almak için komünist fikrin ve ideolojinin yerle bir edilmesi gerekir. Bunun için yapılacak yegane şey, komünizmin fikri temelini oluşturan Darwinizm'in çürütülmesi, yani anti-Darwinist bilimsel faaliyet yapmaktır.

Ülkemizde de Eski Kuşak Komünistler Alttan Alta Komünizmin Zeminini Oluşturmaktadırlar

Tüm dünyada pusuda bekleyen komünist tehlike, ülkemizde de yıllardır pusuda beklemiştir. Nitekim şu anda ülkemizin Güneydoğu bölgesi için gündeme getirilen özerklik söylentileri söz konusu komünistlerin propagandasıyla yaygınlaştırılmıştır. Bu propaganda ile şu söylenmek istenmiştir: "Artık komünizm için ön-şart olan kapitalist sistemi oluşturduk, insanların ahlaki ve dini değerlerini ellerinden aldık ve ekonomik kriz ile bütün dünyayı açmaza soktuk. Şu an komünizmin tam vaktidir." İşte komünist terör örgütü PKK, şu anda, özerk bir komünist devlet oluşturabilmek, yani Türkiye'yi komünistleştirmenin ilk adımını atabilmek için çok uygun bir ortam oluştuğuna, zamanın en iyi zaman olduğuna karar vermiştir. Beklediği pusudan çıkmış, hedefinden açıkça bahsetmeye başlamıştır. Şu an geriye kalan tek şey bunu uygulamaya geçirmektir.
Öcalan'ın, PKK'nın 13. kuruluş yıldönümü mesajındaki sözleri bu açıdan oldukça manidardır:
"... Komünizm yıkıldı" diyenlere en iyi cevap olarak, 'tam tersine, komünizmin en güçlüsü, en doğrusu, en yücesi PKK'da gerçekleşmiştir' diyoruz."
Pusuda bekleyen tüm komünistler de alttan alta görevlerini yerine getirmektedirler. Bir kısım eski komünist yazarlar, zaman içinde çeşitli büyük gazetelerde yer edinmiş ve hatırı sayılır bir makama gelmişlerdir. Eski komünisttirler, fakat aslında komünistlikten asla vazgeçmemişlerdir. Sadece zemin müsait olmadığı için renk değiştirmiş, kabuklarını kapatmış, tanınmayacak hale gelmişlerdir. Bu bir kamuflaj hareketidir. Başka bir ideolojini kılıfına bürünüp kendi mücadelelerine daha gizli yöntemlerle devam etmişler, yıllarca komünist kimliklerini ön plana çıkarmamış, böylelikle çeşitli yerlere gelebilmişlerdir.
Böyle kişiler, şu anda, yine sinsi bir yaklaşım içinde ülkemizin güneydoğusunda ayrı bir devlet kurulması konusunda kendilerince kurnazca yazılar yazmakta, çeşitli şekillerde seslerini duyurmaktadırlar. Gerçekte birer PKK sempatizanı olan bu kişiler, hali hazırda el altından bölücü terör örgütünün propagandasını yaparak PKK'nın o bölgeye hakim olabilmesi için altyapı hazırlamaktadırlar. Bunu açıkça dile getirmemekte, bu sebeple dikkat çekmemekte, fakat orada özerk bir devletin kurulmasını teşvik eder mahiyette fikirler ortaya koymaktadırlar. Bu kişiler zaten tüm Türkiye'ye hatta tüm dünyaya komünizmin hakim olmasını can-ı gönülden isteyen kişilerdir. Dolayısıyla söz konusu kişilerin "Güneydoğu'da Kürt vatandaşlarımıza ayrı bir devlet vermenin tek çözüm olacağı"na dair izahlarının, "orada özerk bir devlet için referdum" yapılması çağrılarının altında yatan gerçek amaçlarının görmezden gelinmemesi gerekir.
MLKP taksim
Taksim Meydanı'na getirilen komünist sembol MLKP (Marksist, Leninist, Komünist Parti) ve bu fikrin savunucularının yaptıkları eylemler ülkemizin metropolünde yapılan komünist propagandanın boyutlarını görmek açısından önemlidir.
Söz konusu komünistlerin vermeye çalıştığı telkin özetle şudur: "Güneydoğu bölgemizde yıllardır yapılan mücadele sonuç vermedi. Bırakalım orada komünist bir devlet kursunlar. Biz de burada rahat ederiz!" Bu sözlerle Güneydoğu'dan tüm Türkiye'ye açılacak olan bir komünist rejimin propagandasını yapmaktadırlar. Açıkça komünist devlet sloganları atmamakta, fakat bunu ancak sinsi telkin yöntemleriyle yaygınlaştırmaktadırlar.
Komünizm zaten %5, %10'luk az bir kitleyle hakim edilebilen bir düşüncedir. Dolayısıyla az bir telkin, biraz propaganda komünizmin o bölgede yaygınlaşabilmesi için yeterli olabilmektedir. Bunun için toplumun tamamının komünist ideolojiye sahip olması şart değildir. Ortam müsait olduğunda, şartlar istedikleri kıvama geldiğinde küçük bir azınlık, komünist hakimiyeti sağlayabilmektedir. Bu, Lenin'in, Stalin'in ve Marx'ın açıkça dile getirdiği bir yaklaşımdır. Komünist azınlık, bir bölgede hakimiyet kurmak istediğinde, herşeyi zorbalıkla, silahla ve terörle yapacak ve herhangi bir engel tanımayacaktır. Kimseyi komünist yönetim aleyhinde konuşturmayacak, karşıt fikirlerin dile getirilmesini ve her türlü demokratik oluşumu yasaklayacak, kimsenin sandığa gidip özgürce oy kullanmasına izin vermeyecektir. Komünist dikta rejimi halk üzerinde dehşet ve korkuya dayalı bir yönetim kuracaktır.

Komünizm Taraftarları Ülkemize ve Dünyaya Felaket Getirmeyi Planlıyor

Şunu herkes bilmelidir: Güneydoğu'da komünistlere bir karış toprak verilmesi, iki önemli değeri Türk milletinden alır götürür:
1. Türk Milletinin şanını, şerefini, haysiyetini, namusunu ve gururunu
2. Türk Milletinin bağımsızlığını, demokratik yapısını
"Rahat yaşayalım" diyerek komünist PKK'ya toprak vermek, gösterilecek en yanlış davranış olacaktır. Komünist bir topluluğa toprak vermek, yukarıda detaylarını anlattığımız bütün felaketlerin kapısını aralayacaktır. Bölücü terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan'ın sözleri doğrulanacak, komünizmin en güçlüsü ülkemiz topraklarında yerleşmeye başlayacak ve bütün Türkiye baştan başa büyük bir felakete sürüklenecektir. Dünya derin devletini elinde tutan ve genelde komünist görüşlü olan bir kısım kişiler, Türkiye'nin içine sürüklendiği felaketi büyük bir heyecanla izleyecek ve komünist dikta yönetimi 1960'lardan beri hayalini kurduğu Komünist Dünya Devleti idealinin ilk adımını gerçekleştirmiş olacaktır.

Türk Halkı Komünist Tehlikenin Farkında Olmalıdır!

Ülkemiz, hala tedbir alınamamış olan Darwinist ve materyalist zihniyetle, "toprak verelim ve kurtulalım" propagandalarıyla tahminlerin ötesinde ÇOK BÜYÜK BİR FELAKETE SÜRÜKLENEBİLİR. Ortam ve şartlar uygun olduğunda, komünizmin yaygınlaşması çok kolaydır. Sürekli dile getirilen "Toprak verelim, kurtulalım" çağrıları, bu ortam ve şartları komünistlere sağlamaktadır. Sorunların toprak vermekle çözüleceğini zannedenler, asıl toprak vermekle çok büyük bir yıkımı başlatacaklarının farkında değildirler. "Toprak verirsek, terör sorunu ortadan kalkar, biz de rahat eder, eğlenceli ve tasasız günlerimize geri döneriz" diye düşünenler, birdenbire kendilerini kaçıp kurtulamayacakları bir komünist diktatörlüğün idaresi altında bulabilirler. Tabi gerçekleştirilmiş olan sayısız saldırı ve terör eyleminden sağ kurtulabilmişlerse...
İlk olarak devletimizin, politikacılarımızın, yazarlarımızın, aydınlarımızın ve halkımızın nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu çok iyi anlamaları gerekmektedir. Tehlike: tüm dünyayı hedef alan bir komünist hegemonyadır.
İkinci olarak devletimizin, politikacılarımızın, yazarlarımızın, aydınlarımızın ve halkımızın böyle büyük bir tehlikenin çözümünün; ayıplamak, kınamak, vicdanlı olmaya davet etmek, aile ocağına çağırmak, "yuvana geri dön, annenin çorbasını iç" telkinleri yapmak olmadığını anlamaları gerekir.Komünist zihniyette bu ayıplamalar ve vaatler yalnızca espri konusudur.
Üçüncü olarak devletimizin, politikacılarımızın, yazarlarımızın, aydınlarımızın ve halkımızın; askeri yöntemlerin komünizm belası için bir çözüm olmadığını anlamaları gerekmektedir. Karşısındakini şehit etmek kadar kendisinin ölümünü de topluma bir katkı olarak gören bir zihniyeti ölüm ile yıldırmak imkansızdır. Askeri yöntemlerle ne kadar PKK terör örgütü militanı "etkisiz hale" getirilirse getirilsin yerine her zaman yenileri türeyecektir. Çünkü Darwinizm bataklığı olduğu yerde durmaktadır ve bu bataklık komünist, terörist militan üretmeye devam etmektedir. Dolayısıyla "toprak verelim, kurtulalım" diyenler kendi rahatları peşinde koşarken, komünist militanlar tüm imkanlarını kullanarak genç beyinleri Darwinizm safsatasıyla yıkamaya devam ediyor olacaklardır.
Türkiye
"PKK terör örgütüne toprak verelim, kurtulalım" diyenler, ülkemizi çok büyük bir felakete sürüklemeye çalışmaktadırlar. Toprak verelim diyenler, alttan alta komünizmi destekleyenler ve terör örgütü PKK şu gerçeği bilmelidirler: BU VATAN TOPRAĞINDAN TEK BİR ÇAKIL TAŞI DAHİ VERMEYE İZNİMİZ YOKTUR. Bunun yerine yapılması gereken, anti-Darwinist faaliyet ile bataklığı kurutmak, yani komünist ideolojiyi temelinden yerle bir etmektir.
PEKİ ÇÖZÜM NEDİR?
ÇÖZÜM BATAKLIĞI KURUTMAKTIR! YANİ KOMÜNİST ZİHİNLERE ETKİ EDEN TEMEL FİKRİ, YANİ:
"DARWINİST İDEOLOJİYİ" ORTADAN KALDIRMAKTIR.
ÖLDÜRMENİN MANTIĞI ORTADAN KALKINCA, GERİYE KATİL DE KALMAMIŞ OLACAKTIR.