Dolayısıyla bölücü terör örgütü PKK'nın barışa yanaşmasını beklemek çok büyük bir saflık olacaktır. Şiddet, Marksist, Leninist fikrin vazgeçilmez bir gereği olduğundan, barışçıl çözümler asla ve asla kabul edilemezdir. PKK da şu ana kadar elde ettiklerini silahla, şiddetle, terörle sağladığını düşünmekte, silahsız bir mücadele şekli PKK için bir zaaf, bir geri adım ve hedeften şaşma olarak kabul edilmektedir. Nitekim komünistler, şiddet, terör ve ayaklanmadan kaynaklanan gerilimli ortamı gelişip güçlenmelerine elverişli bir zemin olarak görürler. Çünkü şiddet ortamında halk korkar ve komünistler de bu korkuyu kullanırlar; demokratik yollarla komünizmin iktidara gelmeyeceğini çok iyi bilirler. Zaten tarihte hiçbir zaman demokratik yollarla komünizmi iktidara getirme çabası olmamıştır. Komünizm daima şiddetle iktidara gelmiştir. Sonuç olarak komünizm asla ve asla barışı bir yöntem olarak kabul etmez. Bunun bir gereği olarak PKK da, şiddet kullanarak siyaset yapmaktadır.
Komünistler, demokratik yollarla komünizmin iktidara gelmeyeceğini çok iyi bilirler. İşte bu yüzden komünizmin, halkı korkutup onlara dehşet saçmak dışında bir yöntemi yoktur.
Türk Hükümeti ve Türk halkı, bu terör tehlikesini ortadan kaldırmak ve ülkemizin güneydoğu bölgesindeki bu komünist ayaklanmayı engellemek için bölücü terör örgütü PKK'nın gerçekte ne istediğini anlamak zorundadır. Eğer PKK'ya herhangi bir toprak parçası verilirse, burada kurulacak olan "proletaryanın devrimci diktatörlüğü", burjuva sınıfına ve dolayısıyla devlete şiddet uygulayarak ayakta kalmaya, güçlenmeye, yayılmaya ve etki alanını her alanda genişletmeye çalışacaktır. Komünist zihniyete göre ise bütün zenginler, dindarlar, askerler, polisler, aydınlar, öğretmenler, avukatlar, doktorlar, mühendisler, bilim adamları, yazarlar söz konusu burjuva sınıfına dahildir. Dolayısıyla oluşması hedeflenen bu komünist devlet ancak tüm aydınların ezildiği müddetçe ayakta kalacaktır. Aynı Pol Pot'un izlediği yöntem izlenecek ve tüm halk çok şiddetli bir zulümle, şiddetle ve terörle karşı karşıya kalacaktır.
Güneydoğu'da PKK'nın istediği özerk bir komünist devlet kurulduğu takdirde, bu komünist devlet hemen kendisine ait bir polis teşkilatı ve nizami bir ordu oluşturmak isteyecektir. Türk hükümetini dinlemeyecek, kanunları tanımayacak, komünist zihniyetin gerektirdiği şekilde vahşete ve teröre daha da güçlenerek devam edecektir.
Burada Lenin'in daha önce belirttiğimiz fikirlerini temel alan yapılanmanın nasıl sonuçlar doğuracağını inceleyelim: Ülkemizin güneydoğusunda bölücü PKK'ya talep ettiği toprak verildiği takdirde kurulacak özerk devlet, Lenin'in deyimiyle "proletaryanın burjuva sınıfına uyguladığı şiddet sayesinde ayakta kalacak bir devlet olduğundan ve hiçbir yasa ile kısıtlanamayacağından", tamamen şiddete dayalı olan ve Türk devletinin yasalarına asla riayet etmeyecek olan bir devlet olacaktır. Dolayısıyla orada oluşturulan özerk Kürt devleti sadece sembolik bir devlet hükmünde görülmelidir. Başlarında Ankara'dan yönetilen bir Türk devletinin olmasını yalnızca bir geçiş aşaması olarak görecekler; usulen idareyi üstlenecek olan Türk devleti onlar için hükmü olmayan bir devlet olacaktır. Çünkü komünist PKK, kendi komünist sistemini uygulamaya devam edecektir. Polisi dinlemeyecek, askeri dinlemeyecek, kanun tanımayacak, anlaşmaları uygulamayacaktır. Komünist zihniyetin gerektirdiği şekilde şiddetle, başkaldırıyla, isyankarlıkla komünist ayaklanmayı devam ettirecek, daha sonra da tam anlamıyla bağımsız bir devlet haline gelecektir.
Güneydoğu'da özerk bir komünist devlet kurulduğu takdirde, bu komünist devlet kendine ait bir polis teşkilatı ve askeri yapılanma, nizami bir ordu oluşturmak isteyecektir. Ardından Türkiye Cumhuriyeti'nin bayrağından farklı bir bayrak edinecek, bu bayrağı kullanacak, fakat yine de Türk bayrağının asılmasına kısa bir süre izin verecektir. Türk bayrağı, tıpkı diğer ülkelerde asılan Türk bayrakları gibi, o bölgede sembolik bir bayrak şeklinde var olacaktır. Bu arada söz konusu komünist yönetim, Türk devletinden düzenli para talebinde bulunacaktır. Tüm ihtiyaçları Türk devleti tarafından karşılanacak ve bu özerk devlet kolaylıkla silahlanacaktır. Onlara özel ordu, asker ve silah için para veren, istemese de Türk devleti ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olacaktır.
Bağımsız bir orduya ve polis teşkilatına sahip olan, silahlanan ve Türk devletinin hiçbir kanununu tanımayan şiddet yanlısı bu komünist yönetim, kısa bir süre sonra şiddete başlayacaktır. Barış ve uzlaşı çağrılarına daima şiddetle, terörle, saldırıyla karşılık verecek, sandığa gitmeyi, seçimle, yani demokratik sistemle hareket etmeyi yasaklayacaktır. Ülkenin önde gelen kurumlarına şiddetli baskı uygulayacak, dolayısıyla onların yaptırımları bu komünist devlet üzerinde hiçbir şey ifade etmeyecektir. Çıkarılan hiçbir yasanın komünist yönetime etkisi olmayacak, çünkü söz konusu komünistler kanun-hukuk dinlemeyeceklerdir. Her türlü insani, demokratik, dostane yaklaşıma terör, şiddet ve isyan ile karşılık verecekler, barış çağrılarını asla ve asla kabul etmeyeceklerdir. Dolayısıyla nasıl ki şu an bölücü terör örgütü PKK ülkemizin güneydoğusunda kanun ve hukukla baş edilemez konumda ise, toprak verildiği takdirde ordusu, polisi ve silahı olan bir "devlet" olarak daha şiddetli şekilde kanun ve hukukla baş edilemez konuma gelecektir. Bir devlet olarak artık hakları, bayrakları ve orduları olduğundan, böyle bir yapılanmayı askeri tedbir veya kısıtlamalarla durdurmak hiçbir şekilde mümkün olmayacaktır.
HAYALİ KÜRDİSTAN
PKK terör örgütünün ilk planda hedefi ülkemizin güneydoğusunda komünist bir Kürdistan devleti kurmaktır. Ancak bu nihai hedef değildir. Örgütün nihai hedefi, önce tüm Türkiye'yi komünist yapmak ve ardından tüm dünyaya ulaşabilmektir.
Elbette böyle bir şeye asla izin verilemez. ALLAH'IN İZNİYLE MÜSLÜMAN TÜRK HALKI OLARAK TEK KARIŞ TOPRAĞIMIZI KOMÜNİST BİR REJİME VERMEMİZ MÜMKÜN DEĞİLDİR. Ancak tüm Türk halkının ve dünyanın bu büyük tehlikenin farkında olması gerekmektedir.
Bu sırada, verilen özerklik ile Türkiye elbette ciddi bir darbe almış olacaktır. Maddi kaybının yanı sıra manevi olarak derin bir sarsıntı içine girmiş, manevi anlamda vatana, toprağa ve askere inancını yitirmiş hasta bir Türkiye, söz konusu komünist devlet için son derece kolay bir hedef haline gelecektir. Halk, şiddetin etkisiyle paniğe sürüklenecek ve komünizmin baskı yoluyla getirdiklerini kabul etmek zorunda bırakılacaktır. Ardından bağımsızlık taleplerinin ardı arkası kesilmeyecektir. Komünist rejimler hedeflerine ulaşmak için "halkların" varlığını ve taleplerini kullandıklarından, söz konusu komünist yönetim de tüm halkların birer birer bağımsızlık talebinde bulunmalarını ve komünist yönetim şeklini benimsemelerini telkin edecektir.
Dikkat edilirse daha şimdiden diğer halkların bağımsızlığına yönelik sesler yükselmeye başlamıştır. Türkiye'yi 22'ye bölmek isteyen, 22 ayrı halkı komünist yapmaya çalışan, her etnik topluluğun kendi parlamentosunu kurmasını isteyen böyle bir komünist güç, kendisiyle baş edemeyen bir Türk Hükümetine bu kirli komünist yöntemlerle hakim gelmeye çalışacaktır. İşte Türkiye topraklarının tek bir parçası komünistlere verildiğinde, komünizmin tüm Türkiye'ye ve ardından dünyaya yayılışı böylesine kolay olacaktır. (Allah esirgesin)